Bir nöro-psikiyatristin analizi!
İnsan zihnini keşfetmeye yıllarını adamış bir nöro-psikiyatrist olarak, psikoaktif maddelerin karmaşık dünyasına tanık oluyorum. Tedavi merkezimin koridorlarinda her gün, bu maddelerin beyinde nasıl karmaşık hikayeler ördüğüne dair hikayelerle karşılaşıyorum. Gelin şimdi bu yolculuğa birlikte çıkalım.
Beynimiz kalemiz!
Hiç düşündünüz mü? Neden alkol, bazı kırmızı reçeteli ilaçlar ya da illegal uyuşturucu maddeler bağımlılık yapar da antibiyotik gibi ilaçlar bağımlılık yapmaz? Bir nöro-psikiyatrist olarak yolculuğumda, ruh halini değiştiren maddeler (Mood-altering substances) olarak bilinen kırmızı reçete ilaçların, alkol ve illegal uyuşturucu maddelerin beyinle etkileşimlerinin; antibiyotik, kolestrol, tansiyon, anti-depresan vs. gibi ilaçlarla keskin bir tezat oluşturduğunu gözlemledim ve bu konu benim her zaman ilgimi çekti. Aslına bakarsanız alkol, kırmızı reçeteli ilaçlar ve illegal uyuşturucu maddeler gibi psikoaktif maddelerin tümünün beyni etkileyiş şekli birbirinin aynıdır. Bu kategoride saydığımız tüm bu ilaçlar, alkol ve illegal uyuşturucular beynin koruyucu zarını geçer ve bu da bağımlılığa neden olur. Ancak antibiyotik gibi ilaçlarda beynin bu koruyucu zarına geçiş olmaz, dolayısıyla bağımlılık da oluşmaz. Bu ayrım, bu bileşiklerin nöral mimarimizle giriştikleri moleküler dansın derinliklerinde yatar.
Beyni, bir kale gibi düşünün. Bu kale, kan-beyin bariyeri (BBB/Blood-Brain-Barrier) adlı seçici bir filtreleme sistemiyle korunur. İşte burada, özellikle vücut sistemlerini hedef alan antibiyotiklerin aksine, yukarıda sözünü ettiğimiz “Mood-altering substances” kategorisindeki kırmızı reçeteli ilaçlar, alkol ve illegal uyuşturucu maddeler, bu savunmalardan sıyrılıp beynin derinliklerine kadar girer. Bu psikoaktif maddeler, beyin bariyerini geçmeye sebep olan moleküler yapıya sahiptir. Uyarıcılar, depresanlar (sedatifler), aynı zamanda bazı tür ağrı kesici ve uyuşturucu etkileri olan birtakım maddeler, bu psikoaktif madde grubuna girer. Oysa antibiyotik gibi diğerleri , genellikle beyne nüfuz etmeye ihtiyaç duymaz. Yani beyin bariyeri yerine direkt vücut sistemlerini hedeflemek üzere tasarlanmışlardır. Dolayısıyla psioaktif maddeler beyne etki ettiği için antibiyotiklerin aksine bağımlılığa neden olur. Burada, özellikle vücut sistemlerini hedef alan antibiyotiklerin aksine, yukarıda saydığımız bu tür maddeler, tıpkı birer casus gibi, nöral krallığa girer ve beynin karmaşık mekanizmasıyla adeta tehlikeli bir yolculuğa başlar!
Dopamine etkisi: Beyne girdikten sonra, uyarıcılardan depresanlara, halüsinojenlere kadar çeşitlenen bu tür psikoaktif maddeler, beynin ödül sistemine, özellikle dopamin yollarına etki eder. Sizi “iyi hissettiren” şef dopamin, zevk ve coşku dolu bir senfoni yönetir adeta. Antibiyotikler gibi geçici ziyaretçiler ve hedef odaklı misyonları olan maddelerin aksine, psikoaktif maddeler, beynin ritmini değiştirerek uzun süre kalır.
Hikaye devam ederken, beyin bu misafirlere alışmaya başlar. Esasında bu uyum, tolerans ve bağımlılıktır. Beyin, aynı öforik, coşkulu koro için daha fazlasını talep etmeye başlar. Bağımlılık yapmayan ilaçların yolculuğundan önemli ölçüde ayrılan bu yol, psikoaktif maddelerin yarattığı benzersiz zorluğun altını çizer.
Nöroadaptasyon ve bağımlılık: Bu tür psikoaktif maddelerin düzenli kullanımı nedeniyle beyin nöroadaptasyon geçirir, başka bir deyişle maddeye uyum sağlar. Tabii bu da toleransa (aynı etkiyi elde etmek için daha fazla maddeye ihtiyaç duyma) ve fiziksel bağımlılığa (vücudun normal işlev görmesi için maddeye ihtiyaç duyması) yol açar. Kısaca bu, beyin ödül sistemleriyle etkileşime girmeyen ve tipik olarak enfeksiyonları tedavi etmek için kısa süreli kullanılan, bağımlılık yapmayan ilaçlar gibi antibiyotiklerden oldukça farklıdır.
Bir maddeyi bıraktığınızda neden diğerlerini de kullanmamalısınız?
Birbirine bağlı nöral ağlar! Beyin, birbirine bağlı bir ağ olarak işler. Bir kişi alkol gibi bağımlılık yapan bir maddeyi bıraktığında, beyin kimyası ve aktivite seviyeleri değişir. Daha sonra başka bir madde, örneğin marihuana (Uzmanlar tarafından tıbbi amaçla kullanılmadığı; bireysel kullanıldığı sürece sağlığa zararlı bir maddedir) kullanırlarsa, değişen nöral durum öncekinden farklı tepki verebilir. Bu, nöral yolların ve nörotransmitter (sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan kimyasallar) sistemlerinin karmaşık ve birbirine bağlı doğasından kaynaklanır.
Ruha açılan pencere: Fonksiyonel MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme) çalışmaları, madde kullanımının beyin aktivitesi ve yapısında değişikliklere yol açabileceğini göstermiştir. Bir bakıma tıpkı beynin ruhuna açılan pencereler gibi, alkol gibi maddelerin sürekli kullanımının beyni nasıl olumsuz şekillendirdiğini ortaya koyar: Örneğin kronik alkol kullanımı, gri madde azalmasına ve karar verme, dürtü kontrolünden sorumlu beyin bölgelerinde değişikliklere yol açabilir. Yeni bir madde kullanımıysa, örneğin marihuana, bu değişiklikleri daha da artırarak, biliş ve davranışı olumsuz şekilde etkiler. Peki, gri madde nedir? Beynin kas kontrolüyle ilgili bölgelerini ve görme, duyma, hafıza, duygular, konuşma, karar verme ve kendi kendini kontrol etme gibi duyusal algıları içeren beynin korteksinde yer alan bir maddedir.
Diyelim ki kokain bağımlısı bir kişi bu bağımlılığından kurtulmak üzere tedaviye başladı: Bu tedavi sürecinde -ve sonrasında- alkol gibi başka bağımlılık yapan maddeleri de kullanmamalıdır. Dolayısıyla bir kişi bağımlılıktan kurtulmaya çalışıyorsa bağımlılık yapan tüm maddeleri kullanmayı bırakması gerekir. Neden mi? Hemen burada yukarıda yaptığımız açıklamayı tekrar hatırlatalım: Alkol, illegal uyuşturucu maddelerin tümü aynı şekilde beyni etkiler ve hepsi bağımlılığa neden olur. Tam da bu nedenle kokain bağımlılığından kurtulmaya çalışıyorsanız bağımlılık yapan diğer tüm maddelerin kullanımını da kesmeniz gerekir. Aksi halde çapraz bağımlılık (cross addiction) denilen; bir madde bağımlılığından kurtulduktan sonra başka bir madde bağımlılığına geçiş yaşanabilir. Tıpkı kokain bağımlılığından kurtulup alkol bağımlısına dönüşmek gibi!
Bilinçli yaklaşım: Madde kullanımının nörobilimine daha derinlemesine dalarken, algımız gelişmeye devam ediyor ve tedaviye bilinçli bir yaklaşımın gerekliliğini de ortaya koyuyor. Farklı maddelerin beyinle ve birbirleriyle nasıl karmaşık etkileşimlerde bulunduğunu tanımak, madde kullanım bozuklukları alanında önleme, müdahale ve iyileşme stratejileri geliştirmek için hayati önem taşıyor.